İnsan Birey Toplum Ekonomisi

31/01/2021

İnsan sosyal bir varlıktır. Bireyin davranışlarını belirleyen temel etken kendi öz benliğinden gelen kod'ların yanı sıra; ait olduğu toplumun sahip olduğu değerler bütünüdür.

Her bireyin yeme, içme, barınma ve güvende hissetme dürtülerinin yanı sıra; hayattan en önemli beklentilerinden birisi de, içinde bulunduğu sosyal çevre tarafından konumlanışıdır. Bu çerçevede kişi için yeme, içme, barınma, güvenlik vb. bedensel dürtüler; içgüdülere bağlı tatmin edilirken, sosyal doyum ve sosyal kişiliğin tatmini olarak nitelendirebileceğimiz özelliklerin, toplumsal değerlere göre şekil aldığını ifade etmek durumundayız.

Dolayısıyla toplumların sahip olduğu değerler bütünü, bireylerin davranışlarını yönlendirirken, söz konusu davranışlar da toplumların, sosyo - ekonomik yapısını / işleyişini belirlemektedir. Bu anlamda ülkelerin ve toplumların ekonomik ve sosyal yapılarında yaşanan değişimler; büyük ölçüde ilgili toplumdaki değerlerde görülen farklılıklarla açıklanabilecek olgulardır.

Bin yıllardır süren "göçebe kültür ekonomisinin" son birkaç yüzyılda "yerleşik üretim / tüketim ekonomisine" evrilirken yaşanan sosyo-kültürel değişimler ve insan yapısındaki olumlu / olumsuz farklılaşmaların, bulunduğumuz coğrafyaya yansımaları, insan davranışlarının da temel taşlarını oluşturur.

Günlük yaşamda pratik zeka'nın kutsandığı ve hızlı düşünüp, günlük hayatta kalma stratejilerinin geçerli olduğu göçebe kültür ekonomisinin bulunduğu dönemdeki avantajları iyi değerlendiren topluma yön verenler, sonrasında yaşanan değişimlere ayak uydurma konusunda dinsel ve sosyal çekincelerle dezavantajlı bir konuma bizi taşıdığını görmek gerekiyor. Kurumsallaşmış köklü yapılanmalar ve ekonomik faaliyetlerin yüzlerce yıldır oturmuş bir sisteme kavuşamamasının temelinde belki de bu durum var.

Yukarıda bahsettiğimiz sosyo – ekonomik işleyiş binlerce yıl öncesinden gelerek, geçerliliğini koruyabilir ve hatta gelişmenize katkı da sunabilir ancak son yirmi yıldır dünyada yaşanan değişimlere yanıt üretmesi ve geleceğe bizi hazırlayıp, ileriye taşıması beklenemez. Modernizmin başkalarını getirdiği nokta; gelişmiş toplumlar, uzay çalışmaları ve bilinçli teknolojik gelişim olurken, bizi getirdiği nokta; çarpık betonlaşma ve alışveriş merkezlerinde somutlanan, tüketim çılgınlığı olduğunu görmek gerekiyor. Geldiğimiz bu yeni evrede kökten zihniyet değişimine ihtiyacımız var.

Modernizm betonlaşma değil, felsefi ard-planı pozitivizm olan insanlık tarihinin birikimidir. Bu birikimden kim "akılcılık ve bilim" payını fazla alırsa o toplum refah içinde yaşar. Günümüzde bizim de içinde bulunduğumuz, doğu ve güney coğrafyamızın yaşadığı sıkıntıların temelinde bu durum ağırlıklı olarak hissediliyor. Ayrıca üretmeyen bireyin kişilik yitimine uğraması da evrimsel bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Burada, Ünsal Oskay hocamızın bir sözü her şeyi özetliyor aslında; "Üretin ! Saksıda fesleğen mi olur, bir makale mi olur, ne olursa olsun. Üretin ! En yakınınızdakinin kafasına basarak yükselmek yerine yapılacak en iyi iş budur"Üretmediğinizde toplumsal ve bireysel değerlerdeki aşınma kendini dinsel bir bağnazlıkla ve cehaletle dışa vuruyor. Bulunduğumuz coğrafyada ve yakın – komşu coğrafyalarda yaşadığımız olaylar; gazetelerin "üçüncü sayfasının" her geçen gün kabarması bu söylediklerimizin sonucu.

Üretim yerine inşaat, fabrika yerine AVM stratejisinin, Türkiye'yi getirdiği nokta; Genç işsizlik yüzde 30'larda, dış borç toplamı 457 milyar. Ayrıca topluma yapılan en büyük kötülükler bu güne kadar hasbelkader var olan ölçü ve liyakatin ortadan kalkması. Ölçü ve liyakat ortadan kalktığında adaletten de söz edemezsiniz.

Özetle; Ekonomik altyapıdaki çarpıklık, sosyal ve siyasal üstyapıdaki değişimi olumsuz yönde tetiklerken, bunun bireylere yansıması da toplumsal değerlerin yitimini, kişilerin bireysel davranışlarını etkiliyor.  

İlker Kaplan-blog
All rights reserved 2021
Powered by Webnode
Create your website for free! This website was made with Webnode. Create your own for free today! Get started