İsrail Sorunu

Sovyet Blokunun dağılmasının ardından; soğuk savaş döneminin koşulları ortadan kalkmış ve Türkiye'nin NATO'nun doğu ucunu koruma görevi sona ermiştir. Ancak dünyadaki dengeler, Türkiye'nin de yeni konumlanışını zorunlu kılıyor.
Yeni Dünya Düzeninde emperyalizm Ortadoğu'daki güvenlik sorunu İsrail ile aşmaya çalışıyor. Ancak İsrail tek başına bu büyük coğrafyada güvenlik sorunu çözebilecek durumda değil. Türkiye'nin de bu sürece eklenmesi zorunludur. İşte Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olarak adlandırılan yapılanmada Türkiye'nin cumhurbaşkanının eş başkanlığının yürütülmesinin özeti; Küreselleşmenin Ortadoğu'daki koçbaşı olma startejisinin ürünüdür. Başka bir şekilde ifade edecek olursa olsun Türkiye'yi kendi askeri ve siyasi emellerine ulaştıracak bir ülkenin varlığının sürükleme planının parçası. Afganistan ve Irak'ın 'sorunlarını' silahla demokrasi yoluyla çözen ABD ve müttefikleri için bölgedeki iki lokal güç, birincisi İran'ın diğer tarafı ise Suriye'dir. Suriye'nin son yıllarda yaşadığı sorunlar ve dünyanın tüm bölgelerinden gelen “terör” odaklarına karşı mücadele bu açıdan önemlidir. BOP Suriye'de sekteye uğraşılmış bir projedir. Ancak daha bitmedi hala devam ediyor.
Dünyada Sovyet Bloku'nun 1989 tarihi itibarıyla dağılması ve küresel karşıt alternatif güç olarak varlığının sonlanması sonrasında, 'siyasal İslama' alternatif bir sistem olarak ortaya çıktı ve kendini var etti. Bu durumdaki kapitalist bloğun Sovyet tehdidine karşı kurguladığı 'Yeşil Kuşak Projesinden' vazgeçmek zorunda kaldı. Emperyalist Kapitalist Batı Blokunun kendi genişlettiği canavardan saklanması onunla mücadeleye girişmesi kaçınılmazdı. Siyasal İslama karşı tepkisellik ve mücadeleyle Türkiye “28 Şubat Postmodern müdahalesi” ile birlikte eklendi. İşte bu anlaşma önceki yıllarda (1996) Refahyol anlaşmasının Başbakanı Necmettin Erbakan tarafından imzalanan İsrail – Türkiye Güvenlik ve işbirliği ortaya çıkıyor. 23 Şubat 1996'da Ortadoğu'da bu anlaşmayla imzalanan BOP'un iki önemli aktörü bir araya geldi.
Bu süreçte daha önceden belirlenmiş aktörler seçildi ve oyun ortaya çıktı. Hatta 28 Şubat sürecinden sonra; Türkiye'ye biçilen 'ılımlı İslam' gömleği de hayata geçirildi. Refahyol İktidarının kurulması ve yıpratılması (başta İsrail ile yapılan bu anlaşma sonucu), Susurluk (kontrgerilla) sürgünlerinin cumhuriyetin korunmasına yönelik hareketlere dönüşmesine rağmen birkaç yıl sonra yaşanan “ekonomik krizler ve politik olaylar” AKP'nin siyasal hayatımıza devam etmesine yol açmıştır.
Bu dönemde tekrar Ortadoğu'ya dönersek, İsrail ve Türkiye'nin kurduğu paketlerin tam karşısında İran'ı da çözümlememiz gerekiyor. İran 1979 İslam Devrimi'nin ardından Emperyalizmden siyasal anlamda kopuş gerçekleştirmiş bir ülkedir. Ancak Emperyalist Batı Bloku ile özellikle Almanya ve Fransa ile güçlü ekonomik varlığını sürdürüyor. Ülkenin içindeki pragmatist özel mülkiyetçi bir anlayışı benimsemiştir. Irak'la girişilen savaşın ardından, ülkelerin toplumsal muhalefeti baskı altına alındı. Pers İmparatorluğu'ndan bu güne kadar coğrafyanın gösterdiği insanlık adına ne kadar birikim varsa bu kırılmaya uğradı.
Günümüzde ise İran'ın -küreselleşmeyle birlikte- emperyalistler arasında kalanları kullanmasi olanakları olmadan duruma gelmiştir. Katı İslamcı rejimin daha “ılımlı İslamcı” bir tarz gelişmesi zorunlu duruma geldi. Aslında İran'da Halkın Mücahitleri'nin ülkesinin dışında yıllardır mücadele ediyor ve geçen yıllarda çoğalan öğrenci eylemleri toplumsal direniş tabanında olduğunu kanıtlamakta ancak yeterli düzeyde görünüyor.
İran'da İslam Devrimi öncesi, Şah'ın gizli servisi Humeyni'yi çağırıyor ve yalnızca dinsel olarak yerine getirmesi oluşumunun siyasal mücadeleyi ise bırakması gerektiğini söylüyor. Humeyni'nin yanıtı oldukça açık oluyor: “Bizim öncelikle düşmanımız Şah ve onun dış destekçileri İsrail ile ABD'dir. Bunların karşısında mücadele ediliyor”. Günümüzde İran tüm bu söylemlere rağmen Emperyalizmin ekonomik ve toplumsal sarmalında yenik düşmüş görünüyordu ancak hala İsrail ve ABD karşısında bölgesel bir güç olarak varlığını sürdürüyor. Burada; İran'ın Suriye'nin ve Suriye'nin de her konuda İran'ın arkasında yer dağılımı ve bölgesel güç olarak dağılımıni söylemek yanlış olmaz sanırım. Ortadoğu'da güç dengeleri petrol, su ve egemenlik üzerine dönmektedir. Bu döngü daha uzun yıllar sürecek gibi görünüyor.
7 Ekim 2023 tarihinde İsrail'deki Netanyahu'nun Gazze'deki sivillere yönelik saldırılarının ardından HAMAS'ın İsrail'deki sivillere yönelik davranışları hedef alan; fosfor bombası kullanarak hastaneleri bombaladığı katliamları ile yeniden ateşlenen 3 bin yıllık Filistin – İsrail sorunu; Doğu Akdeniz'de bulunan doğalgaz ve enerji yataklarının yollarının paylaşımından bağımsız olarak düşünemeyiz.