Kalbim Trakya'da Kaldı         İğneadada İğne de Yok Ada da...

31/01/2023

İğneada ikibin küsur nüfuslu küçük bir yerleşim. Ancak; doğa, tarih ve deniz turizminin üçünü bir arada çıkarabileceğiniz son derece özel bir memleket köşesi. "Köşesi" derken yanlış anlamayın, cidden tam memleketimizin kuzeybatı köşesinde. Hızınızı alamazsanız kendinizi Rezovo Bulgaristan'da bulursunuz bizden söylemesi J

Biz bir haftasonu "çekirdek aile" olarak aniden karar verdik. 3.5 saatlik bir yolu göze alarak yola düştük. Bu 3.5 saatlik yol "orman yolunu" tercih etmemizden kaynaklı sanırım. Şişli'den, Hastal'a, oradan Göktürk-İstanbul Havalimanı güzergahı, Tayakadın üzerinden, Çatalca epey kuzeyinden Çilingoz ormanlarının oksijenlerini tüketerek, Tekirdağ-Saray ve Kırklareli-Çakıllı - Vize üzerinden, Poyralı, Yenice, Demirköy sonrasında İğneada…

İğneada merkezde Meltem Otel küçük ve şirin bir otel. Yerleşmemiz ardından, Türkiye'nin en uzun kumsallarından birinde yürüyüş yapıyoruz. Dobrodosli Rumeli Köfte'de akşam yemeğimiz sonrası beş km ilerideki limanı gece ziyaret ediyoruz. "Gemide" filminin sahnelerinden kesitler geçiyor aklımdan. Sonra merkeze dönerek çaylarımızı içiyoruz ve odamıza çekiliyoruz. Aldığımız Kırklareline has içecek ile günü kapatıyoruz.

Sabah otel odamızı penceresinden güneşi selamlıyoruz. Karadenizin üzerinden doğan güneşi… Ardından kahvaltımızı yaparak odamızdan ayrılıyoruz. Önce Limanköy'deki Fransız Fenerine gidiyoruz. Abdülmecit zamanında Fransızlar tarafından yapılmış. Ziyaretçisi oldukça fazla. Bir süre burada feneri ve civarını geziyoruz. Fransız Feneri'ndan ayrıldıktan sonra Mert Gölü'nde Kano yapanlarım izliyoruz ve bilgileri alıyoruz. Bir dahaki sefere Kano turuna katılmayı düşünüyoruz. İğneada Merkeze veda etmeden önce; Tam bulgar sınırındaki son köy olan orman köyü Sislioba'ya geçiyoruz. Yaklaşık ormandan 15 km gidiyoruz. Bulgar sınırına 5 km yaklaşmış durumdayız. Etrafı Dağlarla çevrili bu köyde sis olmamasına imkan yok. Burada köylülerle sohbet ediyoruz. Mübadelede Rumlar gönderilmiş ve Selanik göçmenleri buraya yerleştirilmiş. Çaylarımızı içerek organik orman ürünlerinden alıyoruz ve köylülerle vedalaşarak Sislioba'dan ayrılıyoruz. Sislioba – İğneada arasında son derece güzel ve karanlık bir ormana giriyoruz. Bir süre orman havası iyi geliyor. Tekrar İğneada yoluna iniyoruz ve Demirköy'e doğru 16 km yol aldıktan sonra Longoz Ormanları Tabiat parkından geçiyoruz.

Enver Kampinge ulaştık. Geceyi burada geçireceğimiz için; Çadırımız kuruyoruz. Yemeklerimizi yaparak akşam yemeğimizi hallettik. Yeme içme konusunda tüm kamp ritüellerini gerçekleştirdik. Onları saymıyorum. Biraz hayal gücünüzü zorlayın J Gece Ekim sonu olması sebebiyle biraz soğuktu. Ancak çadırın içerisinde o kadar soğuk hissetmedik. Tedarikliydik. Gece 3 kez uyandım. Ormanın doğal sesleri ve tedirginliği sebebiyle. Örneğin iki kuş üzerimizdeki ağaçta gecenin üçünde sohbete tutuştular. Uzaktan gelen baykuş sesleri ve uluma sesleri de cabası.

Haftasonu Kaçamağı Son Gün…

Herşeye karşın bol oksijenli ortamda vücudumuz – hücrelerimiz yenilenmiş şekilde uyandık. Gün ormanın üzerine doğdu. Ağaçlar arasından ışığı sızıyordu. Yürüyüş, Ormanın uyanışını izleme ve güzel bir doğal orman kahvaltısı sonrası tüm yiyeceğimizi başta "cips" adını verdiğimiz "Anadolu Çomarına" bıraktık. Anadolu çomarı dediğim sevimli dört ayaklı olanı. Tüm geceyi de bizimle geçirmişti birlikte yiyeceklerimizi tüketmiştik zaten. Çadırımızı toparlayıp orman kampından çıkışımız saat bir civarı. Demirköy'e doğru yola koyulduk.

Demirköy Dökümhanesine öğle sonrası ulaştık ve tarihi bir gezi yaptık.

Demirköy bölgesi 1367 yılında Osmanlı topraklarına dahil olmuş. Fatih Sultan Mehmet'in "top ustası" Macar Urban Usta, İstanbul'un Fethi'nde kullanılan o devasa topları burada dökmüş. Yaklaşık 220 km uzakta Topkapı civarına bu topların getirilmesi ise çok zorlu bir sürecin ürünü. 1452 ocak ayında dökülen toplar iki aylık bir yolculuk sonrası Topkapı önlerine geliyor. İstanbul'un fethedilmesinde; bilimin ve aklın ürünü olan bu toplar en etkili silah özelliğinde.

Gidemediğimiz Yer Dupnisa Mağarası

Demirköy'den Balaban Köy'üne kadar on kilometre yol aldık ancak burada yol çalışması olduğu için herkesi geri çevirdiler. Bulgarcada 'delik' anlamına gelen, Dupnisa Mağarası'nın 5 km uzağındaki sarpdere köyüne ise 15 km kalmıştı. 150 milyon yıl önce oluşan ve 3150 m uzunluğundaki bu kireçtaşı doğa harikasına "yol çalışması" olduğu için gidemedik. Aslında iki farklı seçeneği daha masaya yatırdık. Kırklareli – Üsküp – Çukurpınar – Sarpdere ve Kırklareli – Dereköy – Sarpdere yollarından gitmeyi düşündük ancak İstanbul'a dönüşümüz çok zorlaşacağı ve gece yarısını bulacağı için Dupnisa Mağarasını gezmeyi başka bir güne bıraktık ve İstanbul dönüşüne geçtik.

İğneada ve çevresi ormanı, kumsalı, tarihi ve doğayı bir arada size sunan farklı bir dünya. 

İlker Kaplan-blog
All rights reserved 2021
Powered by Webnode
Create your website for free! This website was made with Webnode. Create your own for free today! Get started