Cari Açık Ve Ekonomik Büyüme

31/01/2020

Türkiye; Buharın devreye girdiği I. Sanayi Devriminden bu yana teknolojiyi geriden takip eden bir yapıya sahip. Onun için "katma değerli üretim" yapılamamakta, ithalata -montaj sanayisine- dayalı üretim ile de sürekli cari açık verilmekte. Hepimizin bildiği üzre; içinde katma değerli - teknolojik bilimsel bilgi taşıyan stratejik ürünlerin, yüzde 95'ini dışarıdan temin ediyoruz. Ülkemizin farklı Organize Sanayi Bölgeleri'nde bu mamülleri bir araya getirip, ihracata hazır ürünler haline getiriyoruz. İşte Cari Açık tam bu noktada ortaya çıkıyor. Ürettiğimiz ürünün; para eden kısmını yurtdışından getirdiğimiz için cari açık artıyor. Ne kadar çok üretim ve üretimi destekleyen ithalat yaparsak; o kadar cari açık veriyoruz.

Ülkemizin ihracatı, 2017 yılında 157 milyar 94 milyon dolar olarak gerçekleşirken, ithalatımız 234 milyar 156 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bu durumda 2017 yılında ekonomimizde 77 milyar 62 milyon cari açık verildiğini gösterdi. İhracatımız 2016 yılına göre %10,2 artış gösterirken, ithalatımız ise %17,9 oranında artış yaşadı. Ülkemizin toplam dış ticaret hacmi 391 milyar 250 milyon dolar olarak tamamlandı. 2017 yılında toplam ihracatımızın toplam ithalatımızı karşılama oranı %67,1 olarak hesaplandı. (Kaynak-TUİK) Bu dönemde GSMH'deki büyüme de son yıllardaki önemli büyüme rakamlarından birisi olarak tarihe geçti : % 7.4 …

2017 yılı ülke ekonomisinde, cari açık "pik yaptı", 77 milyar dolar civarı bir açık verdik. 2018 yılında ise 50 milyar dolar civarı açık verilirken; 2019 senesinde uzun süredir ilk kez cari açık vermedik. TÜİK verilerine göre; 1.5 milyar dolarlık bir cari fazla verdik. Bu bir açıdan sevindirici bir gelişme gibi görünebilir. Ancak Kendi üretim hatlarında, kendi hammaddesi ile kendi üretimini yapan ülkeler için sevindirici bir gelişmedir. Üretimi ithalata dayanan; bizim gibi ülkelerde; daha az üretim, daha az büyüme ve daha az istihdam, daha çok işsizlik ve ekonomik daralma işareti taşır. Nitekim; 2017 verilerinde gördüğümüz 77 milyar dolarlık cari açığın yarattığı, üretim ve büyüme getirisini; 2019 senesinde tüketmiş durumdayız. Türkiye olarak bize ait olmayan o parayı bitirdik. 2019'da ise bize ait olmayan öyle bir para da ortada yok. Bu aynı zamanda üretimin minimize edildiği, üretimi destekleyen ithalatın yok denecek kadar az yapıldığı anlamı taşır. Bütün Endüstri sektörü; özellikle otomotiv, makine ve yan sanayileri gibi katma değerli üretimin yoğun olduğu sektörlerde; veriler iki yıl öncesinden ortaya çıkar ve iki yıl sonrasının verilerini yaşarsınız.

500 Miyar Dolarlık İhracat Hedefi Artık Hayal

Ayrıca yukarıdaki ekonomik göstergeler ışığında; 2023'e kadar 500 milyar dolar ihracat hedeflerinin tutma ihtimali ortadan kalkmış durumda. Bu hedefler ortaya konulduğunda; Otomotiv, makine ve diğer yan sanayi sektörlerinin basın toplantılarında bu hedefin; "ham hayal" olduğunu defalarca kez söylemiştik. Bu bir kez daha doğrulandı. Bu 500 milyar dolar hedefin ayakları yere basan gerçekçi donelerle oluşturulmadığı ortaya çıktı. Çok değil üç yıl sonra hükümet, kendisini yalanlayıp bizi doğrulayan, ithalatı zorlaştıran vergileri ve çeşitli yasaları devreye soktu.

Bilimsel, inovatif, katma değer yaratan ürünler üretmediğiniz; akla, teknolojiye ar-ge yatırımları yapmadığınız, ilköğretimden – üniversiteye eğitiminizi mistik kurgulardan kurtarıp, yönünüzü bilime çevirmediğiniz sürece bu durum bu şekilde devam eder. Bu gün "düş" dediğinizde düşmeyen dolar – euro – altın üçlüsü dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan vergiler koymanıza karşın arsızlaşır, hiç düşmez. Alım gücünüzü dışarıdan aldığınız borçla ve normal olmayan yollarla diri tutmaya çalışırsınız. Yapamazsınız. Borç sarmalı içerisinde çöküşe doğru gidersiniz. Bu ülkenin gerçek yurtseverleri olarak sürekli bu durumu dillendirdik. Sizin olmayan bir parayı yediniz. 1950'den beri böyle…1980'le ivme kazandı bu durum ve son 18 yıldır tavan yaptı. Ayrıca son on sekiz yıldır beğenmediğiniz cumhuriyetin tüm kazanımlarını sattınız. Üretmeden, kazanmadan yabancı sermayeli bankaların size verdiği krediler ile harcadıkça harcadınız. Bir devlet politikası olarak tüketim toplumu ve borçlanarak kalkınma stratejisi izlediniz. Bu son yetmiş yılın sağ hükümetlerinin ekonomi politikasıydı çünkü. Şimdi duvara dayandık. Gidecek yer yok. 437 milyar dolar dış borç ta ödenmeyi bekliyor.

Sermayeyi yavaş yavaş yurtdışına taşıyan; muhafazkar ve maneviyatçı hükümetimizin, bir o kadar da pragmatist burjuvalarına gelince. Doğan grubunun elindeki medyayı satması, Ülker grubunun dahil olduğu Yıldız Holdingin ve Demirören Grubu gibi birkaç büyük grubun yurtdışına sermaye transferi bir iktidar değişiminde yaşayabilecekleri sıkıntılardan kaynaklı olabilir.

Yabancı sermaye kaçışında ve ülkeye gelmemesinde ise; hepimizin bildiği hukukun birkaç yıldır askıya alınması ve güven vermemesi etkili. "Evrensel Hukuk" kurallarının askıya alındığı, bırakın demokratik-cumhuriyetle yönetilen ülkeleri, asgari devlet hukukunun geçerli olduğu ülkelerde bile olmayacak "hukuki" kararlar sadece içeride bizim değil, dışarıda tüm ülkelerin ve yatırımcıların dikkatini çekmekte.

Ekonomi iyi değil. Toplumun azıcık okumuş; mürekkep yalamış ve belirli bir standart yakalamış olanları bunu hissetmiyor olabilirsiniz - olabiliriz. Ancak durum öyle değil. Genç nüfus içinde işsizlik % 27 ( TUİK verisi. resmi rakamı ciddiye alsak bile kriz çanlarının çaldığı rakam olduğunu görürüz.

Buradan çıkarılacak temel sonuç ise; 2023 yılının 2022'den, 2022'nin, 2021'den daha zor geçeceğidir. 2020'nin 2019'dan zaten çok daha zor geçtiğini hepimiz biliyoruz. Bu tabloyu yalnızca Covid – 19'un üzerine yıkıp kurtulamaz hiç kimse… 

İlker Kaplan-blog
All rights reserved 2021
Powered by Webnode
Create your website for free! This website was made with Webnode. Create your own for free today! Get started